Dindarlık Mı Yoksa Dinî Darlık Mı? - Dr. Hasan YAĞAR

Dindarlık Mı Yoksa Dinî Darlık Mı?


Güzelim Türkiye insanı için % 90 Müslüman deniyor. Doğrudur. Allah’a hamdolsun ekseriyetimiz Müslüman. Ama hangi Müslüman? Lütfen bana kızmayın ve dahi bet söz söylemeyin. Bunun sebeplerini naçizane olarak arz etmeye çalışacağım.  Şöyle ki: Bilindiği üzere, deniyor ki faiz haram ama ticaret helal. Eyvallah. Aynen öyle. Ancak bazı ticaret erbabı, Müslüman olduğunu söylüyor olmasına rağmen mesela çiftçi vatandaşın tarlasındaki bostanına, bostanın en son deminde müşteri oluyor ve kendi hesabına göre kazanacağının belki üçte birini fiyat olarak veriyor. Adamcağız vermese malın tamamı heba olup gidecek. El mecbur veriyor. Ve alan da, ticaret helal diye adeta anasının ak sütü gibi hakkı sayarak götürüp o emekçinin kat be kat üzerinden -güya- kazanç sağlıyor. Peki, sizce bu helal mı? Evet diyen varsa ben de onlara helal olsun derim. Ama bunu diyecek bir tek akıl sahibinin var olacağını zannetmiyorum.Diğer taraftan esnaf vatandaşa devlet yazar kasa mecburiyeti koymuş ve mekânına bir de yazar kasa koydurmuş. Allah aşkınıza lütfen söyleyin hangi esnaf aldığınız kalem, defter vs. için işlemi yazar kasaya kaydediyor. Tövbeler olsun. Bizzat şahit olduğum bir olayı arz etmeliyim. Adamcağız Umreye gitmiş. Ama dükkânında ne satılırsa satılsın işlem kasa dışı.  Yazar kasa da göz önüne değil de adeta gizlercesine kuytu bir yere konmuş. Söylenen şu: “Ağabey ayağınıza sağlık, teşekkür ederiz, her zaman emrindeyiz, haydi güle güle”. Peki, bu Müslüman işi mi? Ben karışmıyorum siz söyleyin. Bunun içindir ki devlet AVM (Alış Veriş Merkezleri) gibi ticarethaneleri teşvik etmektedir. Sebebi de vergi kaçırılamadığı içindir. Ama buna karşı çıkıp mahalledeki “Bakkal Amca” sevdalıları da bu işe karşı çıkmaktalar. Anlamak hiç mümkün değil.

                Yukarıda anlatılanlar aslında yazının başlığı ile birebir örtüşmüyor. Pekâlâ, işin farkındayım. Şimdi de o boyuta değinmeye çalışacağım. Yüce Yaratıcının en son elçisi eliyle bize tebliğ ettiği keza en son mesajına göre isteyen inanır, isteyen inanmaz. Rabbimiz bu işi bizim irademize bırakmış. Peki, böyle mi aynen böyle. Yanıldığımı varsayan bir din kardeşimiz varsa, başka kitaplara değil Kur’an’a baksın yeter. Bu açıdan bizzat yaşadığım bir olayı daha sizlerin dikkatine sunmaya çalışacağım: Rahmetlik Turgut Özal’ın vergi kaçağını önlemek için memura ve işçiye KDV fişi toplattırdığı günlerdeyiz. Ankara’da oturmakta olduğum apartmanın çıkış kapısının tam karşısında, Allah mübarek etsin, sakalı şerifi de bulunan bir bakkal vatandaşımız dükkân işletmekte. Ama ne alırsan al Allah rast getire. Yazar kasaya iliştiği yok. Ancak birkaç apartman ötede de bir Alevi vatandaşımız aynı şekilde bir bakkaliye işletmekte. Ama ne alırsan al, istersen bir çiklet olsun hemen yazar kasaya işliyor ve ondan sonra alacağınızı size veriyor.

 Burada hemen şunu eklemeliyim ki her hangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet olmasın. Sadece olayı anlatmaya çalışıyorum. İnsanımızın inanç anlayışı hakkında meseleyi o yana- bu yana bükmek niyetim asla yok. Lütfen bu böyle bilinsin. Herkes baş tacıdır. Ve her bir vatandaşımızın inanç anlayışı hürmet ve saygıya layıktır. Hiç kimse başkasının inanç bekçisi değildir. Olamaz. Olmamalıdır. Zira hâlâ imanometre diye bir alet de icat edilmedi. İyi ki icat olunmadı. Biz gene konumuza dönelim:

 Bunun böyle olduğunu görünce evdekilere talimat vererek alış verişlerimizin o Alevi vatandaşımızın dükkânından yapılmasın tembihledim.Bir müddet sonra bu durumu fark eden yakın bakkal kardeşimiz beni durdurdu. Üstelik de üzerimde 1.Sınıf Emniyet Müdürü üniforması var. Buna rağmen ve hiç çekinmeden bana dedi ki: “ Hasan bey, bildiğim kadarıyla sen Sünni’sin.” Evet dedim ben Sünni’yim. Ne oldu. Hayrola bana yeni bir mezhep mi bulduracaksın. “Yok dedi. Ama ben de Sünni’yim elhamdülillah sen de Sünni’sin. Ama alış verişi benden değil de aşağıdaki Alevi’den yapıyorsun”. Kendisine hiddetlenerek, a birader o insan dürüst insan. Ne alırsam yazar kasaya kaydediyor ama sen hiç tınmıyorsun. Bunun üzerine bana dedi ki: “Ağabey, sevgili müdürüm ne zaman KDV fişi istedin de vermedim”. Bunun üzerine dedim ki, akıllı ol bir daha da beni bu konuda lütfen rahatsız etme. O KDV fişlerini de isteyenlere ver. Dürüst çalış, gerisine de karışma dedim ve arabaya binerek ayrıldım. İşte buyurun, meseleye bakın. Hiç böyle bir dindarlık olur mu? Bu, olsa olsa “Dinî Darlık” olur. Bu, düpedüz kendinden olmayana hayat hakkı tanımamaktır.

                Bu arada konumuzu destekleyen ve Hz. Ömer döneminde yaşanan tarihî bir olayı naklederek sözü bağlamak istiyoruz. Bir gün Hz. Ömer’e, Şam valisinin gayri Müslimlereadaletli davranmadığı hakkında bir mektup geliyor. O adalet timsali Zatı Muhterem, uzak falan demiyor ve devesine binerek dosdoğru Şam yolunu tutuyor. Hani şimdilerdeki gibi motorlu taşıt veya uçak da yok. Ama uzak falan demiyor düşüyor Şam yoluna. Ve Şam’a vasıl olduktan sonra sabah namazı için cemaate imam oluyor. Başlıyor Fatiha Suresine okumaya. Ama şöyle okuyor:“ Elhamdulillahi Rabbil Müminin (yani Müminlerin Rabbine hamdolsun). Arkasında bulunan zat galiba sehven oldu diye: “Elhamdülillahi Rabbil Âlemin”( Yani âlemlerin Rabbine hamdolsun) diye düzeltiyor. Ama O gene öyle okuyor. Bir daha. Bir daha. Böyle okuyunca cemaatte şafak atıyor. Bu işte bir sebep olduğunu anlıyorlar. Bir daha da düzeltme cihetine gitmiyorlar. Ve o mübarek insan bunun üzerine Fatiha Suresini doğru okuyup namazı tamamlıyor. Ve namazı tamamladıktan sonra vali hazretlerinihuzura alıp adamakıllı haşlıyor. Kendisinin sadece Müslümanların valisi değil, Şam’daki herkesin valisi olduğunu hatırlatarak herkese eşit mesafede ve eşit muamelede bulunması için sıkı talimat veriyor. Ve vali hazretlerinin bir daha da Allah’ın dinini daraltmaması tembihatını yaptıktan sonra tekrar Medine yolunu tutuyor.

                İşte böyle sevgili dostlar. Dindarlık yapacağız diye Dinsel Darlık yapmamalıyız. Bu davranış asla İlahi murada uygun değil. Zira bu kâinatı yaratan Yüce Kuvvet bizlerden ne böyle bir şey istemekte Ne de beklemektedir. Dinin sahibi ve kurucusu Allah’tır. O nasıl davranmamız gerektiğini veya davranmamamız gerektiğini en son Mesajında bizlere tebliğ etmiş bulunmaktadır. Bu mesaja uyalım yeter. Gerisi boş laf. Prof. Dr. Mehmet Okuyan hocanın dediği gibi sorular bu kitaptan çıkacak, başka hiçbir yerden değil. Bu Mesajın ilkeleri de açık ve nettir. Takke ve sakal ile bu iş olmaz. Bu şekilde giyim ve kuşamı olan kardeşlerimizin başımızın üzerinde yeri var.  Ancak yukarıda da değinildiği üzere sözümüz davranışları bu giyim ve kuşama uyumlu olmayanlaradır. Ve maalesef böyleleri az değil. Bühtan etmiyorum. Bildiğim için yazıyorum. Bu tür kisveler altında yakışıksız hareketlerde bulunarak İslam’a zarar verenler yok değil. Ancak hepsini aynı kefeye koymak da haksızlık olur. Tabi ki iyi niyetli ve geçekten o kisveye layık insanımız da yok değil.Ne var ki bu kisveler altında vukua gelen yanlış davranışlar maalesef İslam’a mal edilmektedir. Buna da hiç kimsenin hakkı olmasa gerek. Unutmayalım ki kendisine ümmet olmakla şerefyap olduğumuz Hz. Resul (s.a.s.) daha peygamber olmadan çok önce kendisi Muhammedül Emin (Güvenilir Muhammed) idi.Böyle bir Elçinin ümmeti asla güvenilir olmaktan uzak olamaz. Ayrıca şunu da hatırlatalım ki O muazzez insan Medine’yi şereflendirdiği vakit orada Yahudiler de vardı. Ve onların inancına asla ilişmedi. O sadece Allah’a şirk (ortak) koşanlarla ve kendisine sataşanlarla mücadele etti. Zira esas amaç ve görevi de bu idi. Binaenaleyh Rabbül Âleminherkesin inanlardan olmayacağını ve kendisinin de onların başına bekçi olmadığını kendisine vahymetmişti. Peki, bize düşen bu yolda ilerlemek değil mi? Selam ve dua ile.Dr. Hasan YAĞAR.

 

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
18Nis
21Mar
24Şub

ÖRT Kİ ÖLEM

11Şub

Şu İşe Bak

10Oca

BİR YILAN HİKÂYESİ