- Haberler
- Yunus Emre Enstitüsü 'Türkoloji Kış Okulu'nda Türkologlar İlber Ortaylı'yla bir araya geldi.
Yunus Emre Enstitüsü 'Türkoloji Kış Okulu'nda Türkologlar İlber Ortaylı'yla bir araya geldi.
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, 'Türklüğün ilk yazıtları milattan önce 8'inci asır diye biliniyor, Thomsen öyle bulmuş diye. Yanlış. Zamanla yapılan çalışmalarla gördük ki bu iş 5'inci asra kadar gider. Dolaysıyla böyle 8'inci asırda Göktürkler filan bunlar boş işlerdir, yanlış okul işleridir' dedi.
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Türklüğün ilk yazıtları milattan önce 8’inci asır diye biliniyor, Thomsen öyle bulmuş diye. Yanlış. Zamanla yapılan çalışmalarla gördük ki bu iş 5’inci asra kadar gider. Dolaysıyla böyle 8’inci asırda Göktürkler filan bunlar boş işlerdir, yanlış okul işleridir” dedi.
Yunus Emre Enstitüsü, bu yıl ilk kez yurt dışındaki Türkoloji bölümlerinde doktora yapan Türkologlara yönelik bir eğitim programı planlayarak ‘Türkoloji Kış Okulu’nu başlattı. Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen eğitim programı kapsamında Türkologlar Ankara ve İstanbul’da düzenlenen seminerlere katılacak. Alanında uzman kişilerden alacakları eğitimlerle yaptıkları çalışmaları zenginleştirecek olan Türkologlar, Ankara’da bulunan Yunus Emre Enstitüsü konferans salonunda açılış konuşmalarının ardından Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’yla bir araya geldi. Katılımcı Türkologlara ‘Türk Tarihi’ başlıklı bir konferans veren Ortaylı, ardından gelen soruları da yanıtladı. Yurt dışından gelen Türkologlarla yakından ilgilenen Ortaylı, program sonunda kitaplarını imzalayarak, katılımcılarla sohbet etti.
“Lehçeler arasında geçiş yoktur”
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkologların yapılan çalışmaları iyi değerlendirebilmeleri için mutlaka çok dil bilmeleri gerektiğini söyledi. Lehçeler arası geçişin imkansız olduğuna da değinen Ortaylı, Azerbaycan gençliğinin Türk diline hakimiyetini de hayretle takip ettiğini açıkladı. Ortaylı, “Dikkatli olursanız kazançlı çıkarsınız. Körü körüne okursanız olmaz. Her meselede bu böyledir. Az dil bilen insanların filolog olmaları mümkün değildir. Filolog dediğin çok dil bilecek. Türkoloji’nin bazı ülkelerde nefes kaybettiği çok açık. Anadolu tetkiklerini çok yaparsak, ayrımların bir fasarya olduğunu görürsünüz. Azerbaycan’dan gelen arkadaşların Anadolu’da çalışmalar yapması gerekiyor. Lehçeler arasındaki en büyük özellik, bu lehçeleri hiç kimsenin öğrenememesidir. Bir Alman, Hollandaca konuşamaz daima hatalar yapar. Fıkraların yüzde 80’i bunun üzerine kuruludur. Mutlaka hatalar yapar. Azerbaycan’da gençlik Türkiye Türkçesini konuşuyor. Kusursuz konuşuyor. Herhalde çok televizyon izliyorlar. Takip etmek lazım. Lehçeler arasında geçiş yoktur” ifadelerini kullandı.
“Türk dünyasının siyasi birliği söz konusu olamaz”
Prof. Dr. Ortaylı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ayrı bir parantez açarak, Türk dilini en iyi bilen kişilerden biri olduğunu vurguladı. Ortaylı, “Hiç kimse Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları gibi Türk dilinin konuşulduğu sahaları en otantik haliyle anlamamıştır. Dünyada yoktur. Onlar bir dil devriminden bahsediyorsa bunun bir değeri vardır. Bu güzel bir şeydir fakat bu durumu sonra dejenere ettiler. Çünkü Dil Kurumu üyeleri, bizde lisan bilmeyen adamlardır. Bilmedikleri gibi uydurmaya başlarlar. Ben gençken durum çok kötüydü. Dil bilmemek çok kötü bir şey. Türk dünyası dediğimiz konu fevkalade enteresan bir konu. Türk dünyasının siyasi bir birliği söz konusu olamaz. Her zaman için arada ayrılıklar olacaktır. Bu ayrılıkların tatlı su kıvamında olması temenni edilir. Rahmetli Aliyev’in bir sözü vardır; ‘Biz milletiz, iki devletiz’ bunu iyi öğrenmek lazım. Biz eski bir devletiz, eski devletleriz. Türkoloji’nin dostu olan milletleri söylersem belki isyan edeniniz çıkar. Bunların başında tabii ki Macarlar gelir, üretimi ve katkısı çok dikkate değerdir” şeklinde konuştu.
“Thomsen’in çalışması yanlış”
Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in Göktürk yazıtları üzerinde yaptığı çalışma sonrası Türk dilinin çıkış tarihine yönelik açıkladığı bilginin yanlış olduğunu söyleyen Ortaylı, “Türklüğün ilk yazıtları milattan önce 8’inci asır diye biliniyor, Thomsen öyle bulmuş diye. Yanlış. Zamanla yapılan çalışmalarla gördük ki bu iş 5’inci asra kadar gider. Dolaysıyla böyle 8’inci asırda Göktürkler filan bunlar boş işlerdir, yanlış okul işleridir. Biz eski Mısırlı, İranlı, Yunanlı değiliz fakat Türkçe eski bir dildir yazılı olarak. Çok yazan milletlerden değiliz, olabilir. Kullandığımız alfabe Fenike alfabesidir. Fenikelilerin ne kadar az yazıt bıraktığını biliyor musunuz? Hiçbir şey yok mezar yazıtlarından başka. Heriflerin boş oturmadığı açık. Afrika’yı bile dönmüşler gemileriyle. Bunların yazıtları az. Bu dil; Lübnan’da yaşıyor, Malta’da yaşıyor. Tüccar adamlar bu yüzden az yazıt kalıyor. Türkoloji ilmi yapanlar yerli veya yabancı Uygur medeniyetini ihmal etmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“İlber Hoca’dan ‘Türk Tarihi’ dersini alacağımız için heyecanlıyım”
Bakü Devlet Üniversitesi’nden programa dahil olan Azerbaycanlı Zülfiye Ağayeva, Yunus Emre Enstitüsünün çalışmalarını daha önceden de takip ettiğini söyleyerek, Prof. Dr. Ortaylı’dan alacağı ders için de heyecanlı olduğunu aktardı. Ağayeva, “Biz de bir söz var, herkes biliyor ‘Biz iki devlet, bir milletiz’. Ben şu anda doktora öğrencisiyim. Çalışmam da bitmek üzere. Bundan sonra 10 gün boyunca Türkiye’de olacağız. Bu zaman içinde Ankara ve Türkiye’de gezilerimiz olacak. Türkoloji’nin önemli bölümlerinden, önemli hocalarla görüşmelerimiz olacak. Bizim için de faydalı olacak. Bize program önceden gönderildi. İlber Hoca’dan ‘Türk Tarihi’ dersini alacağımız için heyecanlıyım. Türkoloji çalışmalarımız için çok önemli. Burada öğrendiğimiz bilgileri ülkemize döndüğümüzde de arkadaşlarımıza aktaracağız. Yunus Emre Enstitüsünü önceden de biliyordum. Önümüzdeki zamanlarda Bakü’de de konferanslar olacak” şeklinde konuştu.
“Çok şanslıyım çünkü bizim üniversitemizde çok geleneksel ve tarihsel bir Türkoloji bölümü var”
Rusya’dan programa katılan ve 15 yıldır bulunduğu ülkede Türkçeyi öğreten Türkolog Aleksandra Perednya, Türkçeye olan ilgisini aktardı. Perednya, “Ben okuldayken İngilizce öğreniyordum. Farklı bir şey öğrenme isteğim vardı. St. Petersburg eskiden Türkoloji için çok önemli bir merkezdi. Bunu daha önce bilmiyordum. Çok şanslıyım çünkü bizim üniversitemizde çok geleneksel ve tarihsel bir Türkoloji bölümü var. Profesörlerimiz sayesinde çok iyi bir şekilde yetişiyoruz. Eski Uygur dil bilgisi hakkında çalışıyorum. Biraz farklı. Neredeyse bitirmek üzereyim. Dil olarak çok farklı. Yazılı olarak tuhaf gözüküyor. Yukarıdan aşağıya doğru iniyor. Metinler Budist ve dini metinler. 2017’de İzmir’de kaldım 1 ay boyunca TÖMER’de okudum. 2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği Ankara’da da bir programa katıldım. Yunus Emre Enstitüsünün çalışmalarını bölüm başkanımızdan öğrendim ve katılmayı çok istedim” dedi.
“Çalışmalar doktora tezimiz için çok faydalı olacak”
Yunus Emre Enstitüsünün düzenlediği kış okuluna Azerbaycan’dan katılan bir diğer Türkolog Aynur Imanova, “Program çok güzel düzenlenmiş. Bizleri davet ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Çok değerli hocalarla tanışma fırsatı da bulacağız. Doktora tezim, Codex Comanıcus ile ilgili. Codex Comanıcus bir Kıpçak abidesidir. Bununla bağlı olarak güzel bir çalışma ortaya koyacağımıza inanıyorum. Benim için büyük bir faydası olacak. Yunus Emre Enstitüsüne biz kendimiz başvuruda bulunmadık. Sağ olsunlar onlar bizi seçtiler. Akademide okuyan doktora öğrencileri arasından seçildik. Yaz okulunu biliyordum, arkadaşlarım çok güzel deneyimler kazandılar. Kış okulu akademik yönden yapılıyor. Doktora tezimiz için de çok faydalı olacak” diye konuştu.