Eğitim Anlayişlarini Muhakeme ve Mukayese Etmek - Şakir ALBAYRAK Eğitimci&Yazar

Eğitim Anlayişlarini Muhakeme ve Mukayese Etmek


Aşağıya üç eski kaynaktan üç metin koydum. Yorum yapmadım. Metin bitimlerine kaynaklarını not ettim. Özellikle okunmasında yayar görüyorum. Uzunluğu, başlamadan usanmanıza sebep olmasın. Bu metinlere ayırmamız gereken zamanı nerelere ,neler harcamıyoruz ki.
“DELİ PETRO
Rusların “Deli Petro” namında pek akıllı, pek müteşebbis, yılmaz, yorulmaz bir hükümdarı vardı. Petro, kaba, cahil, mutaassıp Rusları adam etmek o zamana kadar Avrupa’ca kıymeti ve bir ehemmiyeti olmayan hükümetine, memleketine bir mevkii verdirmek, nihâyet, Rusya’yı büyültmek istiyordu. Emel sâhibi olanlara çalışmaktan yılmayan; usanmayanlara dünyada hiç bir güçlük karşı duramaz. İşte o insanlardan biri de Deli Petro’dur. Petro, yalnız bir defa meyus olmuş, Bu ye’sin ümitsizliğin, şiddetinden hatta kendini öldürmeğe kalkışmıştı. Karısının dirayeti, fedakârlığı hem Petro’yu hem koca bir imparatorluğu kurtarmıştır.
Şöyle ki: Sultan Ahmed-i Sâlis, ikinci defa sadaretle taltif ettiği Baltacı Mehmet Paşayı yüz bin kişilik bir ordu ile Rusya zerine göndermişti. Petro ise en muktedir generallerindenn Sermatof’u ileri sürüb kendisi büyük bir kuvvetle” Besarabya” ya girmişti. İki ordu ansızın “Prut” suyu kenarında karşılaşınca muharebe başladı. Akşama kadar devam etti. Akşamüstü, Baltacı Mehmet Paşa Rus Ordusunu Petro’yu, Zevcesini, ordu hazinesini elhâsıl hepsini su ile ormanın arsına tıkmış içlerinden tek bir can kurtulmasının imkânı olmayacak derecede sıkıştırmıştı. Ya hepsi teslim olacak yahut hepsi suya dökülüp boğulacak idi. “Deli Petro” ömründe ilk def’a olarak o gün aklını kaybetti. Kendini öldürmek istedi. Karısı Katerina, kıymettar eşyası ne var ise hepsini aldı. Açık saçık bir halde Serdarın Çadırına can attı. Tesirli gözleri güzel ve  gönül alıcı sözleriyle Baltacı’yı yumuşattı. Bazı şerait ile hemen bir musalahaname imzalattı. Katerina dirayet ve maharetiyle bütün Rusya’yı pek büyük bir felâketten kurtarmıştır. Sonra Muahedenameyi yazan ve yapan re’isül küttap Ömer
Efendi ile Sadrazam kâhyası Osman Paşa’nın başları kesilmiş ve Baltacı Mehmet Paşa azl edilerek Limni’ye nefyedilmiştir
Çocuklara   Tarih-i  Osmanî, 1338 (1922) Kanaat Matbaası, Bab-ı Âli Caddesinde Numara 20. s. 18,19 ,
 
BÜYÜK PETRO
Geçen asırda bizimle pek çok muharebeler yapan ve bizi birkaç defa mağlup eden Rusya devleti on sekizinci asrın bidayetinde medeniyetsiz, iktidarsız bir küçük hükümet idi. Hiçbir denizde tek bir limanı bile yoktu. Sanayii de mevkut gibi idi. Karadeniz sevahili Devlet-i Osmani ’yenin, Baltık denizi ise İsveç’in hükmü altında bulunduğu içün Moskof hükümetinin ilm-i medeniyetle hiçbir vasıta-i ihtilatı yoktu. İşte bu derecede geri kalmış olan memleketi, Avrupa’nın medenî ve kudretli memleketleri haline getiren, ona gerek Karadeniz ve gerek Baltık denizi sevahilinde limanlar kazandıran, hâsılı onu satvetli bir devlet haline koyan: Çar Büyük (Petro)dur. Petro pederi Çar Aleksinin vefatında küçük bir çocuk idi. Hemşiresi Prenses Sofi ona vasî ta’yîn olunmuştu. Petro hayatının bu devresinde saraya kapanmaktan asla hoşlanmaz, şehrin sokaklarında kendi yaşındaki çocuklarla koşub oynamağı tercihelerdi. Ovada genç arkadaşları ile askerlik oyunları oynamağı, muharebeler yapmağı pek severdi. En çok sevdiği şeylerden biri de Moskova’ya gelen ecnebilerle konuşup görüşmek, diğer memleketler hakkında malumat almaktı. Onlardan ecnebi lisanları tahsilini bile ihmal etmezdi. Nihâyet on yedi yaşında iken kuvvetli, cesur, iyi malumat sâhibi bir genç olduğu halde memleketini medenileştirmek ve terakkî ettirmek hevesine mağlup olmuştu. Sinn-i Rüşte vasıl olmağı bekleyemedi, hemşiresi Sofya’yı bir manastıra haps ettirerek Rusya’yı kendi başına idareye başladı. Rusya’da İstereliç namıyla yâd olunan şımarık bir sınıf asker vardı. Petro bu askerle istediği satveti göstereceğini anladı. Onun için her şeyden evvel
yeni bir ordu vücuda getirmeğe çalıştı. İlk teşkil ettiği alaya kendisi de nefer olarak dâhil olmuştu. Herkesi talime ve itaate teşvik etmek içün adî nefer gibi sıraya giriyor, talimlere iştirak ediyor, bir nefer hayatı sürdürüyordu. Petro bir de donanmaya malik olmak hevesine düştü. Denizi olmayan bir devletin donanma sâhibi olmak istemesi gülünç görünebilir, fakat gayretli Petro kendisini denizlere çıkaracak yolu keşf etmişti: Gemiciliğe nehirlerden başlanacak, evvelâ nehirler üzerinde seyr ü sefer edebilecek kayıklar inşâ edilecek idi. Hakikaten bu kayıklarla Azak Denizi’ne kadar inerek bizden Azak şehrini zapt etti. Böylece Rusların Karadeniz’de bir limanları olmuştu. Petro bu limana malik olduktan sonra hakiki bir donanma vücuda getirmek istedi. Fakat tebaası arasında adî sandal bile yapağa muktedir erbab-ı sana’at yok idi. Petro hemen Avrupa’ya Seyahat ederek Hollanda’ya gitti. Sardam limanındaki bir tersaneye amele olarak girdi. Orada birkaç ay çalışarak gemilerin nasıl yapıldığını öğrendi. Sonra İngiltere’ye giderek oranın da tersanelerini ziyaret etti ondan sonra Almanya’nın ordu teşkilatını askerî talimlerini öğrenmek maksadıyla Viyana’ya gitti. Burada iken memleketinden İstereliç askerinin ihtilâlini haber alarak hemen pâ-yı tahtına döndü. Bu ihtilâli bastırmak için ne kadar tasavvur etmek mümkün ise o kadar büyük bir şiddet gösterdi. Beş binden ziyade istereliç askerini idam ettirdi. Büyük Petro teşebbüs ettiği ıslahata muhalif gelenler hakkında hiç merhamet göstermezdi. Hatta kendi oğlunu bile tevkif ve muhakeme ettirerek idamına karar verdirdi. Kararın icrası için mahkûm prensin hücresine gidildiği zaman kendisi zehirlenmiş olarak vefat etmiş bulundu. Bundan sonra Petro’nun azim ve meramına karşı gelecek hiçbir kuvvet kalmamıştı. Her mânii yıkıp kırıyor, ıslahatını ileri götürüyordu. Bir taraftan ordusunu donanmasını faaliyetle hazırlıyor, bir taraftan da memleketine maarifi, sana ’atı neşretmeğe çalışıyordu. Milletin ahlâk ve edatını da değiştirmeğe gayret etti. O zamana kadar hârem hayatı yaşayan Rus kadınlarını evlerde kapalı kalmaktan men’ etti. Erkeklerle berâber yüzleri açık olduğu halde sokağa çıkmalarını ve cemiyetlere gitmelerini emreyledi. Büyük Petro kendisini lâzım olduğu kadar kuvvetli zan ettiği zaman bizimle muharebeye girişti, fakat “Prut” nehri sahilinde Baltacı Mehmet Paşa’nın kumandası altındaki Osmanlı ordusunun eline esîr düştü. Bu esaretten zevcesi Büyük Katerina sâyesinde kurtulduktan sonra ıslahatına devam etti. Ordusunu son derece kuvvetlendirerek İsveç kralı meşhur Demirbaş on ikinci “Şarl” ile muharebe etti. Birkaç defa mağlup oldu. Fakat mağlubiyetten ye’se düşmedi, her mağlup oldukça ceht ve
ikdamını tezyit etti, ve nihâyet on ikinci Şarl’ın malum ve binam ordusunu münhezim etmeye muvaffak oldu. Ve bu muzafferiyetler üzerine on ikinci Şarl Mülk-ü Osmaniye’ye ilticaya mecbur Rusya da Baltık sahillerine çıkmağa muvaffak oldu. Petro bu denize akan “Neva” nehri membaında yeni bir şehir inşa ettirerek payı taht ittihaz etti; Petro’nun ismine nispetle Petersburg veya Petrograd namıyla tesmiye olunan bu şehir elan Rusya’nın payitahtıdır. Petro şiddetli ve hatta gaddar bir insan idi. Fakat bu şiddetini memleketini ilerletmek ve kuvvetlendirmek için sarf ederdi. Onun için Rus milleti kendisine “Büyük ” sıfatını ve vatan babası ”unvanını verdi.
Kaynak: Türkce Kırâet ,  Ahmed Cevad,100,101,102, Tâb’ ve
Nâşiri  Kitâbhâne-i İslâm ve askerî, Sâhibi Tüccarzâde  İbrahim Samî, 1334(1918) Bab-ı Âli caddesinde -46      İstanbul


PADİŞAHLIK DEVRİ

Yavrularım, siz henüz küçüktünüz, belki hatırlayamazsınız, bundan dört beş sene evveline gelinceye kadar bizim başımızda “padişah” dedikleri bir sülâle hüküm sürerdi. Bu padişahlar, mekteplerde okumazlar, Arap kölelerin, lalaların cahil halayıkların, cariyelerin ellerinde büyürler, arsız ve şımarık yetişirlerdi. Türk milletinin idaresini ellerine alan bu padişahlar, memleketimiz hakkında sizin kadar bile malumatları yoktu, Dünya ahvâlinden tamamen habersizce yaşarlar, bütün medeniyet âlemine kulaklarını tıkarlar, vatan mahvolmuş, millet perişan edilmiş, hiç umurlarında olmazdı. Bu cahil ve şımarık adamların yegâne düşünceleri kendi keyifleri, yegâne işleri,  saraylarında milletin parası ile eğlenceler tertip etmekti. Başlarına topladıkları bir sürü mutaassıp hocaların, cahil Arap kölelerin de onlara dalkavukluk yapmaktan, keyiflerine hizmet eylemekten başka
bir vazifeleri yoktu. Size şimdi anlatacağım hikâye, padişahların ne kadar bilgisiz keyif düşkünü ve etrafına topladıkları adamların ne kadar kara cahil olduklarını gösteriyor. Bu uydurma bir hikâye değil, aynen olmuş bir vakadır, onun için iyi dinleyiniz: Bundan yetmiş sene evvel Ruslar ansızın memleketimize hücum etmişlerdi zamanın sadrazamı, yani başvekili hamiyetli, vatanı düşünür bir zât idi. Bir gece bu kara haberi aldı: Düşman ordusu Tuna’yı geçmiş ve Edirne’ye doğru ilerliyormuş. Sadrazam endişeye ve telâşa düştü ve hemen padişaha haber vererek bir tedbir almak için saraya koştu. Saray kapısında sadrazamı  karşılayan zebellâ gibi bir Arap: -Ne o paşam görüyorum ki telâşın pek fazla, dedi. Paşa içini çekerek bu acı mağlubiyet haberini Arap’ın anlayacağı bir lisanla anlattı ve padişaha haber vermeğe geldiğini söyledi. Buna karşı Arab ne dese iyi: Paşam, sakın şimdi padişah efendimize böyle şey söyleme. Demin baş ağa ile tavla oynadı. Ve tavlada yenildi. Şimdi çok hırslıdır. Sen de şimdi bu haberi söyleyecek olursan büsbütün kızacak ve o moskof gâvurunun kafasını ezecektir. Beyhude yere elin gâvurunun günahına girme! Zenci,  moskofu bir tek adam, bir eşkıya zannediyordu. Ve moskof diye koca bir milletin olduğunu bilmiyordu. Sadrazam paşa ne kadar işin ehemmiyetini anlatmağa çalıştı ise de Arap’ın küçük kafası böyle şeyleri anlamağa müsait değildi ve Padişahı göremeden geri dönmeğe mecbur oldu.
Kaynak: Cumhuriyet Çocuklarına SEVİMLİ
KIRÂET,202,203,204 Bu kitabın künye sayfası zayi olmuş ancak metnin başındaki ” bundan dört beş sene evveline gelinceye kadar” ibaresine itibar edilince 1923-1928 senelerine ait olduğu anlaşılıyor.”

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
11Oca

Din ve Siyaset

01Tem

Malumat-ı Diniye -5-

01Tem
28Haz
27Haz