Tut'a Doğru - Kerim BAYDAK

Tut'a Doğru


Bir ilçe hariç, diğer bütün ilçelerimizi gezdim, gördüm. Sadece Tut ilçemiz hariç. Aslında amacımız oraya gitmek değildi. Gideceğimiz yer, Hacı arkadaşımızın bacanağı Mehmet beyin köyüydü Çimento fabrikasının yanından sağa saptığımız da hemen ilk pınar la başladık gezmemize. Gördüğümüz her çeşmenin illa ki suyunu içer, tadına bakar, kendimizce kritiğini yaparız. Soğuk mu, tadı nasıl, kokusu var mı, nereden çıkıyor olabilir gibisinden...

Göksu çayı, sanki sudan arındırılmış durumdaydı. Yukarılarda HES'ler için sular tutulunca, akan suların yatağı tamamen kurumuştu.

Mehmet beyin köyüne giden yol çatallaşınca, Hacı bey “bu yol nereye gider deyince;” Mehmet bey Tut'a gider demesiyle direksiyonu o yola kırdı. İnsanın deli dolu, yapma dediğinde yapan, yol arkadaşı olunca; işte böyle şeylerle karşılaşması gayet normal sayılırdı.

Kafamızı sağa sola salladıysak da bir sefer yola revan olmuştuk. Aslında Tut ilçesini de görmek güzeldi, iyi olurdu; ama niyetimiz bu değildi. Yaklaşık 20 km. olan yol dar ve virajlıydı. Ağaçlar arasında devam eden yolculukta nihayet Tut ilçesine giriş yaptık.

Fazla kalabalık olmayan ilçenin tek meydanı vardı.600 yıllık tarihi olan ve koruma altına alınan çınarın altında biraz dinlendik. Namaz vaktiydi, öğle namazını eda edip, dışarıda bir sağa, bir bir sola meraklı gözlerle bakmamız, oradakilerin ilgisi çekmiş sanırım. Kahvede, rastgele gölgelik yerlerde oturanlar, " hayırdır kime baktınız, birini mi arıyorsunuz?" sorularına "arkadaşlar camide onları bekliyorum" diyerek geçiştirdim.
Tarihin çınarın doğusuna doğru giderken, işyerinin önünde oturan kuyumcu kardeşimiz de aynı soruyu sordu.
"Bu kaçıncı oldu, aynı soruyu soran, herkes yabancı olduğumuzu biliyor galiba?" deyince; "maksat yardımcı olalım, belki bilmiyorsunuz?" dedi.

Mini bir sohbetten sonra; "peki yemek yiyebileceğimiz temiz bir yer var mı?" dedim.

"Şurada var, orada var, şu yanda var, ileride var!" diye cevap verdi.

“Onları ben de gördüm, temiz yer soruyorum!"

"O zaman şu fırına sorun!"

"Sen de esnafsın, o da esnaf, senin de bilmen gerekmez mi?"

"Vallahi ben, şu iyi, şu kötü diyemem!"

Fazla büyük olmayan çarşıdan aşağıya doğru gidip, ilk gördüğümüz lokantaya girip karnımızı doyurduk.
Yemekten sonra, arkadaşımızın dostu olan Cami hocasını aradık, yanımıza geldi, selam, hoş beş sohbetten sonra, bizi ilçenin yeni yapılan parkı ve piknik alanına götürdü.

Hayli dik olan rampadan zor da olsa, ilçeyi tepeden gören hâkim yerde yapılan, Çanakçı parkı, henüz inşaat halinde olmasına rağmen ilerisi için ümit vadeden bir yerdi.

Hemen üst tarafta, yapma da Cırlaz suyu şelalesi bir başka güzeldi. Yine sarp kayalıklarda olan, çok ilginç ve hazin bir hikâyesi olduğunu öğrendiğimiz Memeli mağarası, hayli ilginç yerler. En yüksekte yapılan dağ evleri, gerekli ilgiyi görmediğinin söylenmesi de, bizi üzdü. Böylesi güzel bir yere yazık olmuş doğrusu.
Geldiğimiz yolun dışında, farklı bir yoldan dönüş yapıyoruz. Zaten son zamanlarda, gittiğimiz yoldan dönmeyip, farklı bir yoldan dönmek adet oldu galiba.

Dağın paralelinde devam eden yolculuğumuz, çok güzel köylerin bulunduğu yeşil ve sulak alanların, pınarların olduğu yoldan ilerliyoruz.

Yine yolun çatallaştığı, Adıyaman suyunun karşılandığı Gürlevik su kaynağının bulunduğu yola girmesiyle, farklı bir istikamete daha yol alıyoruz.

Asfalt olan yolun bitimiyle beraber, stabilize yolda, ağır aksak ilerliyoruz Neyse ki aracımızın altı yüksek de fazla zorlanmıyoruz.

Yer yer heyelan olması nedeniyle yol daralmış ve bozulmuş. Nihayet Gürlevik su kaynağına varıyoruz.

Doğrusu o kadar da beklediğim engebeli sarp ve dik yerde değil. Kaynağın olduğu yer çok güzel, piknik alanı şeklinde düzenlenmiş. Gayet soğuk olan su, bir kaç koldan borularla, içme suyu olarak şehre götürülmüş. Artan suyun akışı esnasında çok güzel görüntüler ortaya çıkmış. Kötü olan taraf, pikniğe gelen insanlar, çevreyi kirletmiş ve çok hor bir şekilde kullanmışlar, kullanıyorlar. Yediklerini, içtiklerini, artıklarını ulu orta atmışlar, pis kokular ortalığı sarmış. Özellikle bira şişelerinin etrafta bulunması, hoş bir görüntü olmamaktadır.

Temiz hava, buz gibi su ve uzaktan doyumsuz Adıyaman manzarası, insanın rahatlamasına yetiyor da artıyor.

Adıyaman suyunu o zaman ki zor ve çetin doğa şartlarında, nasıl getirilmiş olduğunu düşündükçe, Eski Belediye Başkanlarından Mithat Gürlevik'i hayırla yâd etmemek, rahmet okuyup, dua etmemek mümkün değil.
Gerçekten büyük bir emek, özveri ve fedakârlık gerektiren böylesi bir suyu Adıyaman'a kazandırdığı için sonsuz teşekkürler, Allah gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Ayrılınca yol kenarında üzüm satan bir amcayı görüyoruz, geçtiğimiz de tanıdığınızı düşünüp geri dönüyoruz. Evet, Gerçekten tanıyoruz, hoş ve kısa bir sohbet ediyoruz. İkram edilen üzümden yiyip, parasıyla da birer poşet üzüm satın alıyoruz. Hem amca, hem biz mutlu oluyoruz.

Yılan gibi kıvrılan stabilize yoldan, asfalt yola kadar zor belâ geliyoruz. Gidişi kadar gelişi de sıkıntılı bir yol gerçekten. 

Devlet bu yolu asfalt yapsa, Adıyaman manzaralı, gerçekten piknik için, insanın doğal olan serin ortamda, buz gibi şu refakatinde, çok güzel zaman geçirecekleri bir yer olacaktır.

Biz gittik, gördük, yazıp, sizlere anlattık.

Artık siz de gidip görürsünüz, görmezsiniz, o da sizin tercihiniz.

 

Kerim BAYDAK

[email protected]

 

 

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
30Oca

Umudunuzu Yitirmeyiniz

23Oca

Kısmetinize Ne Düşerse

16Oca

Sağlıklı Olmak Zenginliktir

09Oca

Bilinsin İstedim!

02Oca