Vay Utanmazlar Vay - Dr. Hasan YAĞAR

Vay Utanmazlar Vay


 

            Fırsatçı esnaf utanmazları gördünüz değil mi?! Tanzim satışlarından sonra hemen hepsi etiket fiyatlarını yarı yarıya düşürüverdiler. Düşünüyorum da sanki bunlar işgal kuvvetlerine mensuplar. Yahu insan özbeöz vatandaşına ve dahi din kardeşine böyle bir haksızlığı reva görebilir mi? İnsan bu kadar mı dünya malına tamah eder. Hiç mi mezarlıklardan geçmiyor bu bedbahtlar. Orada ikamet etmekte olanların hepsi, ama hepsi neyi var neyi yok hemen her şeylerini bu fanide bırakıp göçüverdiler. Bir önceki yazımızda değindiğimiz üzere Hz. Ali (r.a.) diyordu ki: “ Ey insanlar helal malın hesabı var, haram malın da azabı var”. O muhterem insan demek istiyordu ki aklınızı başınıza devşirin: Sakın ha dünya malına fazla meyletmeyin. Eğer meylederseniz bilin ki sonunuz hayra vesile olmaz.

            Naçizane kanaatimize göre dinî vaazlarda bulunan görevliler vatandaşı olması gereken noktaya getiremiyorlar. Zira toplumu ancak manen ikna edersiniz. Kanun zoruyla bunun mümkün olmadığı, hepimizin malumu olduğunu sanıyorum. Hemen her mabette dinlediğimiz vaazlarda daha çok, günlük ibadet üzerine nasihatte bulunuluyor. Tabi ki her bir Müslüman Yüce Yaratıcının emirlerine harfiyen uymalıdır. Buna kimsenin itirazı olmaz, olamaz da. Ancak Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde durduğu daha başka ve insanları “veren el” ve “alan el” olarak, hemen herkesi mutlu edecek başka ilkelerden bahsetmektedir. Mesela bir muhtaca yardım edenin kat be kat daha fazlasıyla ödüllendirileceğini Rabbimiz üzerine basa basa bizlere haber vermektedir. Bir kötülüğün karşılığı eşiti bir ceza iken bir iyiliğin karşılığının katlarıyla ödeneceği haber verilmektedir. Ama gelin görün ki insanımızın çoğu asla bu caddede hiç yürümemektedir. Veya yürümesine yardımcı olunmamaktadır. Oysa namaz, oruç, hac, umre ve sair ibadetler konusunda hiç de böyle katlı veya katmerli bir habere rastlanılmamaktadır. Demek oluyor ki Yüce Yaratıcı kendisi için olandan daha çok, kulları için olanını tavsiye etmektedir. Ama sade vatandaş durumunda olup, iş ve aş için canhıraş bir şekilde geceli gündüzlü çalışan insanımızı, daha çok sosyal konular içerikli Kur’ân ilkeleriyle tanıştırmak lazım. Hiç şüphesiz bu da, temel ilkeleri akıl ve izan olan dinimizi anlatan görevlilere düşmektedir. Mesela Karakaya baraj gölünün Baskil tarafında bulunan köyümde naklen vaaz dinleme fırsatına binaen Malatya merkez camilerinde yapılan vaazları, özellikle Cuma günleri dinleme şansım olmaktadır. Bu vaazlarda daha çok namaz üzerinde durulmakta olduğuna tanık olmaktayım. Hâlbuki camiye gelen cemaatin ekseriyeti zaten namaz kılmaktadır. Şayet tabir mazur görülecek olursa “tereciye tere satmanın” ne anlamı var. Zaten o insanlar seccade ve mescitlerle barışık insanlar. Ben olsam onlara namaz kılmayı tavsiye yerine namaz kılanların hemen her bir yanlıştan sakınmaları gerektiğini, üzerinde dura dura ve üzerine basarak defalarca anlatırım. Ama maalesef buna hiçbir camide rastlamadım. Sadece Malatya’da değil. Ankara’da, İstanbul’da, Elazığ’da, Baskil’de, Battalgazi’de, Diyarbakır’da ve dahi Kırıkkale gibi görevli bulunduğum illerin hiç birinde buna benzer hiçbir söyleme tesadüf etmedim. Ama bu meyanda hiç de Kur’ânî olmayan oruç kefaretinden her fırsatta dem vurulmaktadır. Oysa Kur’ân’da Rabbülaleminin, Hz. Resul’e dahi başkalarının inanç ve ibadetine bekçilik yapmak yetkisi vermediğini biliyoruz. Ama buna rağmen vaizlerimizin daha çok böyle konular üzerinde durduklarına, bilhassa Ramazan ayında tanık olunmaktadır. Hatta Malatya Polis Okulunda görevli olduğum yıllarda böyle bir vaaz konusunda bir vaiz kardeşimizle konuyu tartıştığımda Kur’ân’dan delil getiremediğine şahit oldum.

            Uzun lafın kısası şu ki: Maalesef dünya malına çok ama çok fazla tamah eden insanımız hayli fazla. Toplumun hemen her kesiminde tesadüf ettiğimiz bu insanlarımızı bilhassa manen hazır hale getirmek lazım. Kanun zoruyla veya mukabil yaptırımlarla dizayn etmek, kanaatimizce pek kalıcı olmaz. Tabi ki, “dinsizin hakkından imansız gelir” kavlinden olarak önlem almak adeta farz-ı ayin mesabesindedir. Ona hiç kimsenin asla itirazı olamaz. Ama bunların kalıcı olma şansı pek yok gibi. Bu insanlarımızı vatan ve vatan sevgisi hakkında ikna ve ihya etmek lazım. Hele bir de, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi “DÂHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARIN” yani iç ve dış düşmanların vatanımızın bağrına hançer dayadığı şu günlerde bu işin daha da elzem olduğunu, naçizane olarak düşünmekteyim. Akıl sahibi her vatandaşımıza selam ve sevgiler DR. Hasan YAĞAR      

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
18Nis
21Mar
24Şub

ÖRT Kİ ÖLEM

11Şub

Şu İşe Bak

10Oca

BİR YILAN HİKÂYESİ