
RAMAZAN VE MUKABELE
Dr. Hasan YAĞAR
Bilindiği üzere her Ramazan (Oruç Tutulan Ay)’da mukabele adı altında Kur’an okumaları yapılmaktadır. Mukabelenin Türkçe karşılığı ise “Karşılıklı okuma” demektir. Geçmişi de tâ Hz. Resul (as) devrine dayanmakta olup, o yılki Ramazan ayına kadar inzal olunan/indirilen ayetlerin gözden geçirilerek doğruluğunun tespiti ve karşılıklı olarak onaylanması için melek Cebrail ile Hz. Resul (as) arasında karşılıklı olarak okunup onaylanması esası söz konusudur. Bu arada şunu da hatırlatalım ki Kur’an Ramazan ayında vahiy denen yöntemle melek Cebrail vasıtasıyla Hz. Resul’e, muhataplara tebliğ olunmak üzere inzal olunmaya başlanmıştır. Hz. Resul (as)’un ve dahi muhataplarının konuştuğu dil Arapça olduğu için ayetler bu dille indiriliyordu. Binaenaleyh Hz. Musa’ya indirilen Tevrat, onların dili İbranice olduğu için Tevrat/”Tora, Talimat, Kanun” da İbrani dilinde indirilmişti. Haz. İsa’ya, tebliğ edilmek üzere indirilen İncil/”Müjde” de o toplumun konuştuğu dil olan Aramice indirilmişti.
Buradan anlaşılan ve olmazsa olmaz babında vurgulanan şeyin dil/lisan olduğu görülmektedir. En önemli nokta bu iken maalesef, her ramazan her gün bir Cüz –ki Kur’an bu münasebetle 30 Cüz’e taksim olunmuştur- olmak üzere Mukabele adı altında imam veya herhangi bir bilen tarafından dinleyicilere Kur’an Arapça okunmaktadır. Rabbimiz kabul buyursun. Kabul buyursun da okuyanın okuduğunu anlayıp anlamadığını pek bilmem ama dinleyenlerin okunanı anlamadıklarını çok iyi biliyorum. Hâlbuki Yüce Yaratıcı O’nu/Kur’an’ı okuyup anlayalım ve uygulayalım diye bir “REHBER” olarak inzal buyurdu. Peki, söylenenleri anlamadan O’nun rehberliğinden nasıl yararlanabiliriz ki! Üzülerek söylemeliyim ki sırf bu Arapça tutkusu sebebiyle insanımız bu İlahi rahmetten mahrum bırakıldı. Hâlâ da bırakılmada ısrar edilmektedir.
Herhangi bir mana vermede ciddi anlamda zorlandığımız bu tutku sebebiyle işi gücü bakımından Kur’an’ı incelemeye zaman bulamayan insanlarımız “cemaat, tarikat”vs. adı altında sömürü yapan oluşumların şerrinden kendilerini kurtaramamaktadır. Bu insanlar bu sebeple Kur’an’ın söylemlerine vakıf olamadıkları için söz konusu bu oluşumların Arapça söylenen yalan ve hezeyan ağlarına adeta bir sinek gibi yakalanmaktadır.
Peki, bunun müsebbibi/sebep vereni kim? Diyanet İşleri Başkanlığı. Binaenaleyh vatandaşın aydınlatılması amacıyla hizmet veren mekân ve insanların yönetilmesi ve dahi maaş vermek suretiyle görevlendirilen insanların icraatının ne merkezde olduğunun denetim ve murakabesi de, herkesçe malum olduğu üzere, bu kuruma aittir. Ama maalesef bu yapılmamaktadır. Burada akla gelen yegâne şey tüm bu icraatların bu devlet kurumu tarafından da onaylandığı anlamı çıkmaktadır.
Bu hususu teyit/doğrulama bakımından muttali bulunduğum bir husus var. Hasbelkader cami müdavimi olduğum için genellikle Cuma günleri, bazen de sair günlerde imam veya müezzin tarafından orijinal dilde/”Arapça” okunan ayetlerin cemaate anlamı verilmeden işi bitirdikleri için, önce Ankara müftülüğüne, oradan bir icraat olmayınca da Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili birimine ısrarla bilgi vermeme rağmen hiçbir değişiklik olmadı. İşte bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı konusuna vurgu yapmaktayım.
Bakınız İslam Âleminin geçmişten bu güne olan seyr-ü seferine baktığınızda hep bu yanlışta ısrarı görürsünüz. İnsanlara Kur’an ahkâmı/hükümleri anlatılmak yerine baştan aşağı şaibe içeriyor olmasına rağmen, Nebi (as)’ye aidiyeti söz konusu edilen ve “hadis”” olarak isimlendirilen söylemlerin peşine düşülmüştür. Halen de düşülmektedir. Bir arkadaş sohbetinde, orada bulunan ve kendisinin Malatya’da medrese tahsili yaptığına sıkça dem vuran bir arkadaşımız, namaz kılmayanı öldüreceksin demez mi!? Dedim ki sevgili kardeşim Kuran’da böyle bir hüküm yok. Ne demesini beklersiniz? Buhari’de yazıyor demesin mi? Buyurun cenaze namazına.
Sevgili dostlar işte İslam Âleminde cereyan eden tüm bu kepazelikler Kur’an’dan uzak kalışımız sebebiyledir. Yüce Yaratıcı bizler için elçisine tebliğ edilen En Son Mesjı’nda insanları birçok dil ve renklerde yarattığını adeta altını çizerek bildiriyor olmasına rağmen İslam toplu hâlâ Arapçaya kutsallık atfetmektedir. Bu ciddi manada bir hezeyan ve koskoca bir yalandır. Yukarıda da değinildiği üzere Yüce Yaratıcı tebliğ ettiği mesajlarını muhatap olan toplumların diliyle inzal etmiştir.
Hâlbuki devletimizin kurcusu insan, kendisi Arapça ile Kur’an okuyor olmasına rağmen topluma koskoca bir iyilik olsun diye Kur’an’a MEAL verdirdi. Amma ve lakin o gün ve dahi bugün var olan GÜRUHU CÜHELA “Türkçe Kur’an olmaz” diyerek o fevkalade hizmeti akamete uğratabildiler. Çok ama çok yazık oldu ve olmaktadır.
Bakınız bendeniz 83’üçüncü yaşını tamamlamak üzere olan bir faniyim ve Kur’an’ı da orijinal dilde okumaya vakıf biriyim. Ama anlamadan olmuyor, olmuyor. Mesela Yüce yaratıcı diyor ki: - “Kötülükte yarışmayın, iyilikte yarışın. Hatta kötülüğü iyilikle karşılarsanız o sizin için daha hayırlıdır/kazançlıdır.” Ama bizler bu ilkelerden mahrum bırakıldık. İnşallah yeni nesil kendini bu şerden kurtarır. Bu vesile ile herkesin Kur’an ayı olan Ramazan ayını tebrik eder esenlikler dilerim.