Pes Doğrusu! - Dr. Hasan YAĞAR

Pes Doğrusu!


Tüm samimiyetimle söylemeliyim ki cidden siyasetle hiçbir alakam yok ama kimin nasıl siyaset yaptığını da çok yakından takip ederim. Zira siyasetçi demek memleket yönetimine talip kişi demektir. Bilindiği üzere bir 31 Mart seçimleri yaşadık. İki cenahta ittifak yapanlar kıyasıya çekiştiler ve maalesef İstanbul seçimlerine ciddi manada şaibe bulaştığı anlaşıldı. Bunun böyle olduğunu tespit eden YSK (Yüksek Seçim Kurulu) İstanbul seçimlerini sadece Büyük Şehir adayları bazında yenileme kararı aldı. Kanaatçimizce bunun sebebi de; Cumhur İttifakının adayı aleyhine önceleri yaklaşık 29.000’lerde seyreden farkın, sadece belli bir grup sandık üzerinde yeniden yapılan sayımla söz konusu farkın 16.000’lere kadar düşmesi ve bir de sandık Kurullarının yasaya uygun olmayan oluşumu oldu.

            Daha seçim neticesi kesinleşmemiş ve itirazlar gündemde iken İstanbul İl Sandık Kurulu Başkanlığı tarafından Millet İttifakının adayına mazbatası verildi. Oysa YSK, bu işlemin ertelenmesini istemişti. Ama dinlenmedi. Kanaatimce bu işte bir “hinlik” vardı. Zira adam mazbatayı alır almaz ilk işi veri kopyalama cihetine gitmek oldu. Bereket, o işin yetkilisi olan görevli fevkalade cesur davranarak bunun derhal tahakkukuna fırsat vermedi ve işlem İdare Mahkemesi tarafından durduruldu. Herkesin bildiği üzere daha sonra mazbata iptal edildi. Ama buna rağmen Millet ittifakının adayı olan zat, Kıbrıs’a gitti. Orada ne işi vardı hiç kimse bilmiyor. Kendisi de açıklamadı. Ve mazbatası iptal edilmiş olduğu halde merhum Rauf Denktaş’ın kabir ziyaretçileri için sunulan deftere düşüncülerini yazdıktan sonra imzayı İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olarak attı. Her bakımdan yoksunluk ifade eden bu tavır, başta destekçisi olan partiler olmak üzere yandaş medyaları tarafından bu akıl ve izandan yoksun olan hareket hakkında lehte ve aleyhte en ufak bir yaklaşım olmadı. Daha önce de aynı mantıkla Anıt Kabir Defteri imzalanmıştı. Galiba o zaman daha mazbatası bile yoktu. Anlamak hiç mümkün değil.

            Şimdi gelelim işin daha da enteresan boyutuna. Çok önceleri AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) aleyhinde açılan kapatma davası için “ Artık Ankara’da hakimler var” diyen zat, YSK’ndan İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar çıkması üzerine o kararda imzası bulunan 7 yargıcın adını ve adresini ifşa etmek suretiyle o hakimler için “ÇETE” tabirini kullandı. A birader bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi adama. El insaf. Lehe oldu mu eyvallah, aleyhe odlumu yallah demek de ne oluyor. Bir de diyorlar ki, o hakimler Cumhur Başkanının emriyle öyle karar verdiler. Efendiler sizler herkesi lâlüebkem (sağır ve dilsiz) mi zannediyorsunuz. Hani bir zaman merhum Bülent Ecevit: “ Siyasetçi halkın gerisinden gidiyor” anlamındaki sözünü gerektiren hal maalesef aynen devam etmektedir. İşte Türkiye muhalefet siyasetinin hali pürmelâli bundan ibaret bulunmaktadır. Oysa Mevzuatta muhalif olarak gösterilen parti, geleceğin iktidar partisi anlamını taşımaktadır. Peki, bir gün ak için kara, diğer bir gün de kara için ak diyen birileri, bizi bırakın da kendisi acaba kendini bu akılla mı iktidara aday sayıyor. Hey hat! İşte bunun içindir ki yıllardan beri muhalefet koltuğunda oturuyor. Galiba bu durum işine geliyor. Her halde kendisi de biliyor ki devlet işi ağır iş. Hani kendisi tabii olarak Cumhur Başkanı adayı iken başkasını “buraya gel” demek suretiyle birilerini çağırmamış mıydı?

            Tüm bunlardan daha da acıklısı, Yunan basını Millet İttifakının adayını kast ederek : “Bir Yunanlı İstanbul’u fethetti” sürmanşetini atıyor, herifçioğullarından yine “GIK” yok. Kıbrıs’ta Makaryos’u da ihmal etmeyen bu vatandaşımızın Kıbrıs gezisi bazı şüpheleri çağrıştırmaktadır. Hani şöyle bir laf var: “ Bayram değil seyran değil, acep eniştem beni niye öptü”. Bu söz sanki tam da bu olay için söylenmiş. Bir de o cenahtan birileri çıkıyor o güzelim Trabzon için, Kurtuluş Savaşı sırasında Rum Pontus Devleti yaklaşımında bulunuyor. Cehaletin en karasını bağrında barından bu zatı muhterem Tarih de bilmiyor. Nereden yapışırsanız elinizde kalıyor. Üstelik o zekâ timsali Trabzonlu kardeşlerimizi de hiçe sayarak.

            Uzun lafın kısası, gerçeklerin üzerini örtenlere Kur’ân kâfir demektedir. Allah’a şükür (!) bu güne kadar bunlar güzelim Türkiye’de hiç eksik olmadı. Amma ve lakin bunlar öyle bir güruh ki maalesef yedikleri kabın içine etmekteler ve dahi gemiyi delmeye çalışmaktalar. Allah’a hamdolsun ki aklıselim insanımız bunları çok yakından tanıyor. Galiba Türkiye’nin yegâne şansı da bu olsa gerek. Hayırlı ramazanlar.                              

Dr. Hasan YAĞAR

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
18Nis
21Mar
24Şub

ÖRT Kİ ÖLEM

11Şub

Şu İşe Bak

10Oca

BİR YILAN HİKÂYESİ